Haberler ve Bloglar

"Deprem korkusu ile nasıl başa çıkılır?"

"Deprem korkusu ile nasıl başa çıkılır?"

Merkez üssü Kahramanmaraş olan ve Gaziantep, Adana, Hatay, Malatya, Diyarbakır, Adıyaman, Osmaniye, Şanlıurfa, Elazığ, Kilis başta olmak üzere birçok ili etkileyen deprem felaketinin ardından Uzman Psikolog Betül Çelik merak edilen soruları yanıtladı. Depremzedeler ile kurulması gereken ilişkiler ve deprem korkularına yönelik açıklamalarda bulunan Çelik, tavsiyelerde de bulundu.

“İHTİYAÇLARI ÖNCELİĞE KOYMAK ÖNEMLİ”

*Depremzedelerle diyalog kurarken konuşmalarımızda nelere dikkat etmeliyiz? Hangi sorulardan kaçınmalıyız?

“Bu soruyu çocuklar ve yetişkinler için iki farklı grupta ele almak daha sağlıklı olacaktır. Çocuklar açısından ele alacak olursak: -Çocuklarla temas ne şekilde olursa olsun ilk önce duruş önemlidir. Çünkü çocuklar duyduklarından çok, gördüklerini alma eğilimlidir. Bu nedenle; göz temasını koruyarak çocukla aynı boy hizasına gelmek, sakin, şefkatli ve onları dinlemeye açık bir duruşa sahip olmak oldukça önemlidir. -Eğer çocuk sizi tanımıyorsa kendinizi tanıtmanız ve ne amaçla iletişim kurma ihtiyacı duyduğunuzu paylaşmanız gerekmektedir. Çünkü çocukların bu tip doğal afetler sonrasında incinebilirliği ve güvensizlik hissi artmış olabilir. Önce güven kazanmalısınız. -İfadeleriniz kısa ve net olması, olası kafa karışıklıklarını arttırmamak adına önemlidir. -İletişim kurulabildiği noktada ilk önce fiziksel anlamda ihtiyaçlarının giderilip giderilmediğinden emin olmalı, ve eksikleri giderme noktasında gerçekçi imkanları sunmalısınız yani tutabileceğiniz sözleri vermek. -Çocukları konuşmaya zorlamamak, onların hızında kalmak ve onların dile getirdiği ihtiyaçları önceliğe koymak önemlidir. -Ani fiziksel temaslardan kaçınmak, bedensel sınırlarını korumak, ancak onlar isterlerse kucaklaşmaları karşılamak sağlıklı olacaktır. -Onlara kendilerini çaresiz hissettirecek yaklaşımlardan uzak durulmalıdır: “Yazık. Çok acı. Ah Vah, Tüh gibi..” -Yönlendirici olmamaya (bu kadar üzülme artık vb.) özen göstermek ve çocukların parmak izi gibi tepkilerinin de farklı olabileceğini kabul etmek, ortaya çıkan duygulanımlara ve tepkilere müsaade etmek, şefkatle eşlik etmek önemlidir.

“HER YETİŞKİN DİYALOG KURMAK İSTEMEYEBİLİR”

Yetişkinlerde ise; zorlayıcı yaşam olayına ve bu acı deneyimlere yetişkinlerinde göstereceği tepkiler çocuklarda olduğu gibi tek ve biriciktir. Dolayısıyla, her yetişkin diyalog kurmak istemeyebilir. İnanıyorum ki tüm iyi niyetimizle dertlerine ortak olmak gibi insani değerlerle yola çıkıyoruz. Ancak bu noktada deprem yaşamış bireylerin hızında kalmak, konuşmak istedikleri, paylaşmak istedikleri kadarına eşlik etmek, sorularla (tam olarak nasıl oldu ya da şimdi ne yapmayı planlıyorsun gibi) ya da yönlendirici bir tutumla (şükret hayattasın vb.) yaklaşmamak önemlidir. Yine çocuklarda olduğu gibi acıyarak, ah’larla, tüh’lerle iletişim kurmak yerine; şu an zor bir süreç olduğu kabul etmek ancak zamanla ‘birlikte’ yaraları sarabileceğiniz gerçeğini paylaşmak umut ve güven verici olacaktır. Burada en önemlisi sadece bireylerin paylaşmak istedikleri noktasında onunla (sonsuz şefkat ve güvenle) olabileceğiniz mesajını vermiş olmaktır. Diyalog başlatmak için örnek verecek olursam: “Sesini duymak ya da seni görmek için geldim/aradım.. Eğer paylaşmak istediklerin olursa, buradayım. Çünkü benim için önemlisin ve izin verdiğin kadarıyla yanında olmak istiyorum” gibi.”

“TEPKİLERE YOL AÇABİLMEKTE”

*Deprem korkusu ile nasıl başa çıkılır? Deprem travmasını atlatmak için neler yapılmalıdır?

“Deprem korkusu, depreme direkt olarak maruz kaldığımız anda meydana gelen bir duygulanımdır. Deprem olmadığı zamanda, deprem korkusu ile dile getirdiğimiz ise, depremden korkmak (maruz kaldığı anda açığa çıkan korku duygusu)’tan korkmaktır. Yani deprem kaygısıdır: Ya deprem olursa? endişesi gibi düşünülebilir. Endişe verici düşünceler ki bu noktada depreme dair olan ve zihinde felaketleşen düşünceler olarak ele alacak olursak, kaygı duygusunda artışa ve dolayısıyla kaygının yarattığı tepkilere yol açabilmektedir. Bu tepkiler salt stres tepkileri olabildiği gibi, travmatik stres tepkileri de olabilir. Örneğin: Sürekli irkilme tepkileri, olayı tekrar tekrar yaşama, uykusuzluk, sürekli avizeleri kontrol etme, konsantrasyon zorlukları, mide bağırsak problemleri vb. birçok tepki sayılabilir. Yaşam bütünlüğümüze dair tehdit unsuru oluşturan böylesi olağanüstü durumlara verilen kaygı tepkileri ‘normal’ olarak kabul ederiz. 3 hafta ile 3 ay arasında seyrini izlemek, 3 ayı geçen belirtilerde ise, psikolojik müdahale için uzmanlara yönlendirmek en sağlıklı yol olacaktır. Araştırmalar kitlesel felakatlerin ardından 3 aya kadar %90 oranında kendiliğinden iyileşme görüldüğünü ortaya koymaktadır. Ancak süreç için koruyucu ruh sağlığının desteğini almak, sonrası olası travmatik etkileri yönetmede önleyici olacaktır. Bu önleyici faktörler: -Fiziksel iyilik halini mümkün olduğunda sağlamak/korumak (uyku, beslenme gibi) -Kendimizi güvende tutacak önlemleri almış olmak (olası bir başka afet durumuna hazır mıyım? Değilsem hazır oluş için gerekli önlemleri almak) -Duyguları olabildiğince paylaşabilmek. Kişilerle gerçekleştiremiyorsak; yazmak, çizmek fakat bir biçimde ve mutlaka dışa vurabilmek. -İşlevsellik kazanmak ya da korumak. (Aktiviteleri olabildiğince sürdürmek, edinmek: İşe gitmek de sayılabilir, kaldığımız yerin önünü süpürmek de..)”

“GÜVENDE VE BİRLİKTEYİZ MESAJINI NET VERMEK ÖNEMLİ”

*Çocuklarda oluşan deprem korkusu için neler yapılmalı? Ailelere tavsiyeleriniz nelerdir?

“Çocukları en çok tedirgin eden 2 unsur olarak ele almak daha aydınlatıcı olacaktır:

3.1. Ne oluyor sorusuna dair belirsizlik ve bu belirsizliğin neden olduğu yoğun endişe hali:

Çocuklara, az önce sıraladığımız diyalog kurma önerilerini de kapsayacak biçimde, ilk önce depremin ne olduğunu yaşına uygun düzeyde anlatma (zihnindeki soru işaretlerini gidermek adına) ile başlıyoruz. Fiziksel ihtiyaçlarının giderildiğinden emin olduktan ve onayını çocuğun kendisinden aldıktan sonra duygusal ihtiyaçları için onlara alan açıyoruz: Duygularını ifade etmelerini sağlıyor, güvenli ve destekleyici bir biçimde, sonsuz sabırla oyunlarına müsaade ediyor/eşlik ediyor, izin verdikleri ölçüde temasla güven duygularını yeniden inşa ediyor ya da pekiştiriyor, yalnız olmadığımızı, birçok kişinin bizimle birlikte bu sürece destek olduğunu hatırlatıyoruz. “Şimdi, burada, güvende ve birlikteyiz” mesajını net vermek önemlidir.

3.2.Ya tekrar olursa endişesi:

İlk madde aşıldıktan sonra çocuğu en çok tedirgin eden ikinci madde ya tekrar olursa endişesini kapsar. Kısa net ifadelerle, depremin ne olduğunu önceki adımda açıkladığımızı düşünürsek (bu bir zorlayıcı doğa olayıdır, belli aralıklarla da tekrar görülebilir ve bizim için en önemlisi zarar görmemek adına önlem almaktır gibi.) Çocuğa şimdi güvenli bir alanda olduğunuzu hatırlatın öncelikle (tabii bundan siz de emin olun) Sonrasında ise olası deprem çantanızı birlikte hazırlayın. Eğer depreme dolaylı maruz kalmış bir çocuksa tüm bunlarla birlikte yardım için, dayanışmanın iyileştirici gücünü keşfedebilmesi ve yaşayabilmesi adına, yardım kolisi oluşturun ve ona şans getirdiği bir oyuncağını başka bir çocuğa da şans getirmesi adına paylaşmak isteyip, istemediğini sorun. Çocuklar böylece kendini hem daha sürecin içinde, güvende hissedecek, hem de güçlerine olan inançlarını tazeleme fırsatı bulacaktır. Geri kalan kısımda çocuğun gösterdiği tepkileri takip etmek ve 3 ayı bulan tablolarda yine uzmanlara başvurmak gerekmektedir.”

“UZMANLARINA BAŞVURMAK EN SAĞLIKLI ÇÖZÜM OLACAK”

*Depremin ardından çoğu insan sürekli deprem oluyor hissine kapılıyor ya da birçoğu kendini güvende hissetmediğini söylüyor. Sizin bu konudaki tavsiyeleriniz neler?

“Önceki aktarımlarımda da bahsettiğim gibi, olağanüstü duruma verilen benzeri tepkiler psikolojik olarak normal kabul edilir. Sıklığı takip edilebilir, belirtilerin şiddeti takip edilebilir. Ancak tüm bu ve benzeri tepkilerin aynı zamanda, sonradan gerçekleşmesi olası bir tehdite(afet durumu) karşı önlemlerimizi almamız, kontrollerimizi yapmamız için koruyucu bir alarm görevi gördüğünü de söylemeliyiz. Tüm önlemleri alıp, duyguları ifade edip, rutinleri korumak ve belirtilerin seyrini takip etmek, uzun süren zorlayıcı tepkilerde ise konunun uzmanlarına başvurmak en sağlıklı çözüm olacaktır.”

 

“VAKİT VARKEN, SARILIN”

*Deprem felaketinin ardından insanlarda ortaya çıkan, ‘sevdiği birini kaybetme’ korkusu üzerine neler yapılmalı?

“Bu tür yaşam olayları aslında fark ettirici niteliğinden çok, hatırlatıcıdır. Yani insan, sevdiği birini, herhangi benzer bir nedene bağlı olmaksızın kaybedebilir. Biz zaten bu bilinçle yaşayabilen canlılar olmayı hedefliyoruz. Yoksa sevdiklerimizi, sevdiklerimiz bizi, her an kaybedebilir. Bu gerçektir ve bu gerçekliğin farkında olarak, bu bilinçlilikle yaşamak, ihtiyaçtır. Böylesi afetler sonrası yaşanan kitlesel kayıplar ise, daha fazla hatırlatıcı olma özelliği bakımından kişi için zorlayıcı olabilir. Bu endişenin olabileceğini kabul etmek, bununla birlikte bize ne öğrettiğine odaklanmak önemlidir. Diğer belirtiler gibi bu belirtiye de müdahale etmezsek, kendiliğinden sönme ihtimali zaten yüksektir. Ancak buradan çıkardığımız sonucu hatırda tutmak önemlidir: Sevdiklerimize özeni, ayırdığımız vakti, gösterdiğimiz sevgiyi sürdürülebilir kılmak, daha sonra benzer bir durumda yaşanacak olan benzer zorlayıcı duygulanım (ya sevdiğim birini kaybedersem) sonrası vicdanen daha huzurlu olmaya hizmet edecektir. Çünkü sevdiğimiz birinin kaybı, acıdır, yastır. Bu duyguların önüne geçmek sağlıksız olacaktır. Aksine yas tutulsun isteriz. Burada bizi zorlayan asıl duygu yas mıdır? Birlikte geçirilemeyen zamanların sitemi, vicdan muhakemesidir? Ayırt etmek gerekir. Sevdiklerimizle, imkan bulduğumuz her anda birlikteliği koruyabilirsek eğer: Sevdiklerimizi kaybetme kaygısı yerine, sevdiklerimizin ardından tutulan yas sürecini çalışmak mümkün olacaktır. Sağaltım bu başlık altında sağlıklı işleyecektir. Bu yüzden hazır vakit varken, sarılın. Bu kucaklayış en önce ve en çok size iyi gelecektir.”